Bebek adımları

Bebek Adımları – 5

Küçük yudumlarla özenerek mi yoksa büyük yudumlarla kana kana mı?

Geçmişin içerisinde kalmak aslında geleceğin içerisinde de kalmak demek. Çünkü pişmanlık ile kaygı, suçluluk ile boşvermişlik beraber gidiyor. Elimdeki bardağın içerisinde su var ve çok susadım. Yavaş yavaş mı yoksa kana kana mı içeceğimi henüz bilmiyorum. Ama bir farkı olmalı, hangisini seçeceğimi bilmeliyim, bilmeliydim, fark etmeliydi.

Peki neden bir farkı yok?

En büyük hayalim bosketbol oyuncusu olmaktı uzunca bir süre ama hayallerin peşinden nasıl gidilir öğrenememiştim. O dersi kaçırmışım, dışarda basketbol oynuyordum heralde. Dünya basketbolunu takip etmeyi bırakalı tam 5 gün oldu ve kendimi 5 gün öncesine göre çok daha iyi hissediyorum. Sanki kırmaktan korktuğum bir zincir kırıldı. Birkaç WhatsApp grubundan, bir kaç sohpetten geri kalıyorum. Ama senelerdir hiç oynamadığım halde ne kadar yoruyormuş beni basketbol.

Acaba hiç basketbol oynamayan ama tüm basketbol olaylarını takip eden bir insana, basketbolu seviyor diyebilir miyiz?

Basit bir bakma eğlemi bile binlerce bakmama eğlemi içerir. A nesnesine bakarız çünkü o an A nesnesi diğer bakılacak şeylerden daha güzeldir, daha değerlidir. Yürürken çoğunlukla gökyüzüne değil adımlarımı atacağım yere bakarım çünkü orası benim için daha önemlidir. Şu an dikkatimi yazmaya vermezsem eğer sizinle iletişim kurma hayalimi gerçekleştiremeyebilirim. Bir şarkıdaki bas gitarı veya davulları tek tek dinlemeyi çok sever, müzisyenlerin ruh halini anlamaya çalışırım. Bu da o an başka bir mevzu hakkında düşünebilme kapasitemi düşürür. Bu yüzden müzik dinlerken muhabbet etmekte ya da çalışmakta zorlanırım. Sınırlı dikkatimiz, bizi amaçladığımız şeye götürmek için harcanır ve bu doğrultuda bazı yollar, diğerlerinden daha iyidir.

Elimdeki bu suyu nasıl tüketeceğime karar vermek için, yani birinin diğerinden daha iyi olabilmesi için bir amaca ihtiyacım var. Bu cümleye kadar susamışlığım arttı ve suyumu kana kana içeceğim. Konumuz değil belki ama bekledim ve çözüm kendini bana gösterdi.

Gelecek probleminin karşısındaki en güçlü şey amaç gibi duruyor.

“Ne yaparsam yapayım hiç bir şey değişmeyecek inancı” amaçsızlığı, amaçsızlık da seçimsizliği getiriyor. Hiç bir seçim yapmadığımızda, bir seçim yaptığımız duruma göre bir hafiflik yanılgısına düşüyoruz. Çünkü seçim yaptığımız her durum beraberinde seçmeyip elimizin tersiyle ittirdiğimiz onca olanağın gelecekte getirebileceği tüm değerin kayboluşunun sorumluğunu içeriyor.

Ancak bu kayboluş hayatın tanımına dahil. Bu hayat ya seçtiğimiz çok az şeyi yaparak, ya da hiç bir şey yapmadan geçecek. Seçimsizlik sınırsızlık değil.

Özgürlük iyi seçilmiş sınırlarda gizli.

*-*-*

“and made the course of life easy for him.”

Abese (80:20)

*-*-*

Instagram: @egeyagiz

Twitter: @egeyagiz

Standart
Bebek adımları

Bebek Adımları – 4

Diyelim ki işlerim bitti. Mesai tamam, mutfak temiz, yürüdük de. Günün tatiline geçebiliriz aslında değil mi? Fakat ya tatili hak etmiyorsam? Tek hak ettiğim şey günahlarımın bedelini ödemekse?

Diyelim ki çok işim var. Önce mesai var, sağlıklı beslenilecek o yüzden daha alışveriş yapacağız ve yemek pişireceğiz. Müzik var, arkadaşlar var. Peki şimdi ne yapacağız? Sıralayıp tüm işleri yapacaksın bu kadar basit, değil mi? Fakat ya hiç bir şey değilmeyecekse, artık çok geç kalmışsam?

Geçmişe odaklanalım.

Bazen parmaklarımın dokunduğu bu klavyeden bile daha gerçek, geçmiş. Bu gerçeklik geçmişin tüm hayat hikayemizi bir anda şekillendirebilme gücünden geliyor. Bir anda geçmişin tüm yükünü hissedebiliyor insan, elimizde olmayan tüm olay zincirlerini ve daha kötüsü tüm keşkeleri. Bir anda yaşanmış tüm iyi olaylar dahi keşkelere karışıyorlar. Çünkü basitçe “geçtiler”, yoklar artık.

Bir anda hayat hikayemizin tümü bir iki can yakıcı duyguya indirgeniyor. İnsan zamana bir kez daha yeniliyor.

Özellikle hoş olmayan anıların duygularını tekrar yaşayabiliyoruz. Tutuk kalıp söyleyemediğimiz bir söz, incittiğimiz bir insan ve defalarca kez incindiğimiz ânlar göğsümüze birikiyor. Daha fazla odaklanırsak burnumuz sızlayacak. Düşünmemeyi seçiyoruz bunları ama sinema salonundan film bitmeden çıkmakla eşdeğer bir hamle, filmimiz devam ediyor ve eninde sonunda başrolünü oynamak zorunda olduğumuz bu filme döneceğiz. Anılar zamanın gerisinden küçük büyüler atıyor bize. Bazen midede, bazen göğüste, bazen beynimizde hissediyoruz sıkışıklığı.

Yok olan bir âna göre fazla “var”lar aslında. İnsan zamana bir kez daha yeniliyor.

Neden? Tüm bunlar neden oluyor?

Geçmişten bir ânın şimdiye ulaşmak için böylesine çaba göstermesi, değerli yaşam enerjimizden götürmesi, belki de karşımızda gerçek bir tehdit yokken bile alarmları çalıp bizi yüksek stres tepkiselliğine sürüklemesinin ardında bence çok ilkel bir dürtü yatıyor.

İşe giderken yürüdüğünüz yolda bir çukur görürüz. Dönüşte, veya ertesi gün bizi o çukurdan koruyan şey nedir?

Haftanın hangi gününde olduğumuzu kolayca unutabilirken Matrix’in son filminin hangi gün çıkacağı neden aklımıza kazınır?

Yediğimiz en iyi hamburgeri nerede ve ne zaman yediğimizi neden kolayca hatırlarız?

Bellek olan bitenin, olup bittiği şekilde kaydını tutmaz. İnsanların yalan söylemediklerinde bile olayları gerçekte olduklarından farklı şekillerde hatırladıklarına şahit oluruz. Belleğin amacı geçmişin “hayatta kalma ihtimalimizi artıracak” kadar isabetli şekilde var olabilmesidir.

Geçmişte olan bir şeye her küfrettiğimizde, beynimiz bize aslında önümüzdeki bir çukuru işaret etmektedir. Küfretmek yerine çukuru görmeye çalıştığımızda geçmişteki bu can sıkıcı olay, gelişimimizdeki önemli adımlardan biri haline gelebilir. Geçmişin büyüsü işte buradadır. Geçmişten gelen her bir duygu tanesi de kişinin gelişimi için önemli, her biri bir soruya işaret ediyor, dolayısıyla da cevaba.

Dinleyin, geçmişinizin anlatacakları var.

*-*-*

“Tell the disbelievers that if they desist, their past will be forgiven. But if they persist, then they have an example in those destroyed before them.”

Enfâl (8:38)

*-*-*

Instagram: @egeyagiz

Twitter: @egeyagiz

Standart
Bebek adımları

Bebek Adımları – 3

karanlık gökyüzüne iyice bakınca, ancak bir süre sonra görebileceğini anlatmıştı ona, yağmuru.

Kırmızı renk üzerine romanlar yazdı yazarlar. Ben de yapmak isterdim bunu ama son zamanlarda istemek nedir onu düşünüyorum. Nedir istemek? Hayal kurmak mı? Çünkü bir roman yazmaya en azından bir süre daha kalkışmayacağımı biliyorum. O zaman yazmak istemiyorum diyebilir miyiz? Peki yazamayacağımı düşünüyor ve yine de istiyorsam? Dünya hiç de güvenli bir yer değil.

ellerine aldığı o oyuncak tabancayla, arkadaşına zarar vermek istemişti. üzerinde yıllar geçse bile, bir insana zarar vermek istediğini hiç bir zaman unutamadı.

Utanç meselesi var bir de. Ne yaparsak yapalım utançtan özgür olamayız gibi geliyor. Koskocaman geçmişlerimiz var ve geçmişin kendisine, tanımına dahil bile olabilir utanç. Geçti bir kere. Fakat unutuyoruz bazen, bir küçük hafiflik anında yeniden yaşamak, yeniden denemek hissiyle doluyoruz. İşte tam bu anlarda yüzsüzlük ile suçladığımız tüm insanları anlayabiliriz.

mumun eriyişi ve yeniden donuşu mucizeviydi. basit bir hatıra hayat üzerine söylenecek onca karmaşık fikirle doluydu.

Dünyanın şimdiki hali doğduğum dünya ile aynı değil. Bu benden önce doğanlar için de böyle, benden sonrakiler için de. İçine doğduğumuz, zar zor koşullarına alıştığımız, kurallarını öğrendiğimiz habitat yerinden sökülüp atıldı. Yuvası dağılmış karıncalar gibi telaşla koşuşturuyoruz. Biliyoruz aslında. Ne yorganlar soğuktan koruyabilir bizi, ne de kulaklarımızı tıkayınca sesler duruyor. Taş kesilmiş, geçmişimden bir koku arıyorum.

dede evinin o geçiciliğinden korkup soruşturmadığım kokusu, yorgan üzerinde atılan taklalar…

nefes alıyoruz. seviyoruz evet. görmek istedikçe de görüyoruz, umut ediyoruz. iyi de, ya tamirimiz mümkün değilse? düşünsene.

*-*-*

“Do not lose heart nor fall into despair! You shall triumph if you are belivers.”

Ali İmran (3:139)

*-*-*

Instagram: @egeyagiz

Twitter: @egeyagiz

Standart
Bebek adımları

Bebek Adımları – 2

Zamanın geçmediği bir andayım. Hızından yakındığımız ama durgunluğuna tahammül edemediğimiz şey zaman. İmkansız bir problem gibi gelse de insan zamanın dışında da varlığını sürdürebilir, zamandan sıyrılabilir. Bir sabah toplantısında gözlerim açıkken rüya görmüş ve anlamıştım bunu.

Nefes alışım, düşüncelerimle birlikte hızlanıyor. Kar tanelerinin sesi onca düş arası kayıp. Yazların bile kış gibi geldiği bahçeler vardır. İşte penceremden öyle bir bahçe görünüyor.

En derin nefeslerin bile yetmediği bir andayım. Zamanla yarışan insanlar olur şehirlerde. Bazıları zamanı geçmeye çalışır. Bazıları durmaya çalışır ancak zamanla sürüklenirler. Bir an bile durmaz zaman. Bazen de 2 dakika öylesine uzun gelir. Eline telefon almadan, hareket etmeden duramazsın. Zaman ona direndikçe güçlenen, direnmeyi bırakınca yok olan bir tuzak gibidir.

Omuzlarım boynuma yakın. Sırtım bir kaplumbağa kabuğu. Böyle bir duruş bir de sürünün en önünde ilerleyen kurtlarda görünür; hasta, ölgün kurtlarda.

Günün parmaklarımın arasından kayıp gittiği bir andayım. Günlerin bile gece gibi geldiği evler vardır şehirde. Güzel günler görecek miyiz çocuklar? Alt geçitte yatan adam aklıma geliyor. Cevap sorunun içinde, anlıyorum. Hayatı günden güne yaşamakta problem. Ben kendimin sekreteri miyim? Kafamda dans eden bu düşünceler kimin?

Bir yaprak penceremi tıklatıyor ama duymuyorum. Kulaklarım sertleşmiş, kemik gıcırtılarımı duyuyorum.

Biraz önce yaşadıklarım gerçekse eğer, ondan hemen önce yaşadıklarım yalandı. Zamanla sürüklenmektense, zamanın geçmediği o anları özlüyorum. Yine de insan zamanın dışında varlığını sürdürebilir, biliyorum, anlatamıyorum.

*-*-*

“Indeed, with hardship, there is ease.”

İnşirah (94:5)

*-*-*

Instagram: @egeyagiz

Twitter: @egeyagiz

Standart
Bebek adımları

Nerede olduğum belli değil. Hayatı yakalamaya çalışırken ânımdan olmuşum. Pişmanlık karın zarım gibi, fıtığımı bekliyorum. Geleceğim şimdiden neden farklı olsun ki? Kaygım da kafamda bi soğukluk hissi yaratıyor.

Geleceğimin şimdiden farklı olması için bir şimdim olması gerekiyor. Nerede o? Ben zamanda kayboldum ama şimdi nerede. Çünkü biliyorum ki şimdi denen yerde pişmanlıktan, suçluluktan ve kaygıdan kurtuluyorsun. En son ne zaman hissetmiştim bunu? Şimdi.

Nefes alıyorum. Kafam üşüyor. Nefes alıyorum. Karnım ağrıyor. Nefes alıyorum. Tüm ağırlığına selam veriyorum hayatın. Yapmak istedediklerimden kurtulmak ve yapmam gerekenleri yapmak istiyorum. Onun yerine durmuş, en son 2017’de yazdığım bu alana cümleler ekliyorum.

Ey yazmak eylemi, kaçışımın güzel sonu! Dışarda kar yağıyor, içim dışıma çıkmış sanki. Sessiz bir İstanbul olur mu? Olmaz tabi ama sessiz bir göçmen, huzurlu bir çatı ve sokağın sillesinden sevecen bir teyze ile kurtulmuş bir kedi bulunur. Komşunun çocukları bağırmasa diyecektim ama dilenecek şey var, dilenmeyecek şey var. Ayıp var.

Kötülük var içimizde bi kere. Cahillikten yakınmayın. Dışımızdaki cahillikten önce içimizdeki cahillik, ondan önce de içimizdeki kötülük geliyor. Cümleler çok güçsüz onun yanında. Herşey düzelmeyecek. Adım yanılgısındansa durunca daha ileri gideceğiz. Belki bebek adımlarıyla bir ândan öbürüne geçeriz. Küçük adalarımız olurlar nefes dolu. Soru işaretsiz bir kaç cümle eder, akşama kadar yürür yoruluruz.

Bazen bir kaç paragraf da yetiyor işte. Yeniden merhaba. Başladığım yerdeyim. Bu kez bebek adımlarıyla yürümeyi deneyeceğim.

*-*-*

“By time,
Surely, humanity is in grave loss,
Except those who have faith, do good, urge each other to the truth, and urge each other to perseverance.”

Asr (103:1-2-3)

*-*-*

Instagram: @egeyagiz

Twitter: @egeyagiz

Bebek Adımları – 1

Kenar